Neil Gaiman, İngiliz fantastik kurgu yazarı. Şu sıralar, ailesiyle ABD'de yaşayıp, çoğu kendi kitaplarının uyarlaması olan Hollywood filmlerinin screenplay'lerini yazıyor.
Ben kendisini, hala okuduğum en güzel kitap olduğundan şüphelendiğim Stardust ile tanıdım. Stardust, bir masal. Hem de, yetişkinler için ve son derece eğlenceli iken, çocuk masalı taklidi yapabilen bir masal. Kitabın önemini insanlara anlatmaya çalışırken, "çocukluğumda bildiğim, sahip olduğum, ama büyürken bir noktada kaybettiğim masalı ortaya çıkardığını" söylediğimi hatırlıyorum. İnsanın içinde hakikaten değişik (ve tarif etmesi zor) duygular uyandırıyor. Ölüm, aşk, seks, entrika--diye özletlemeyeceğim hikayeyi, hayır. Karakterler gri tonları. Sonu tam bir mutlu son değil.
Daha sonra Stardust'ın, en az bir yönüyle, özel olmadığını fark ettim: Adam; masallarımızı, klasik öykülerimizi, kolektif bilincimizdeki hikayeleri alıp, çevirmeye bayılıyor. Birkaç tane öykü (short story) kitabı var. Okurken, fantastik kurgunun özünde olan "bambaşka dünyalara gitmek, gezmek, görmek" hissini yaşayamıyorsunuz. Tam tersine; her öyküden sonra dünyaya daha çok bağlandığınızı, gerçeklik hakkında daha çok şey bildiğinizi hissediyorsunuz. Bu, Neil Gaiman'ın bütün kurgularının ortak noktası olabilir.
Son olarak Sandman serisinden bahsetmek istiyorum. Sandman, bir çizgi roman. Arkasındaki fikrin aslı: Kötü adamları uyutarak kanuna teslim eden süperkahramanın maceraları. Bu fikrin Gaiman'ın elinde dönüştüğü hali görmek başlı başına göz açtırıcı bir deneyim: Sandman; Destiny, Death, Dream, Destruction, Despair, Desire ve Delirium'dan oluşan ve "The Endless" adı verilen antropomorfik personifikasyon ailesindeki Dream'in inkarnasyonu. Maceraları, (siyah ve beyaz) iyi ve kötü insanlarla değil; açgözlü kültistler, art niyetli iblisler, kibirli tanrılar ve normal insanlarla.*
Ve tabi ki okuduktan sonra gerçek dünya hakkında daha çok şey bildiğinizi hissediyorsunuz.
--
*: "Dünyayı kurtarmak için önemli biri olmana gerek yok, sıradan insanlar her gün dünyayı kurtarıyorlar." Neredendi bu?
No comments:
Post a Comment