2009-06-19

Alıntı: Terry Pratchett - Discworld - Small Gods

Humans! They lived in a world where the grass continued to be green and the sun rose every day and flowers regularly turned into fruit, and what impressed them? Weeping statues. And wine made out of water! A mere quantum-mechanistic tunnel effect, that'd happen anyway if you were prepared to wait zillions of years. As if the turning of sunlight into wine, by means of vines and grapes and time and enzymes, wasn't a thousand times more impressive and happened all the time...

2009-06-15

Alıntı: Terry Pratchett - Discworld - Pyramids

Nothing but stars, scattered across the blackness as though the Creator had smashed the windscreen of his car and hadn't bothered to stop to sweep up the pieces.

This is the gulf between universes, the chill deeps of space that contain nothing but the occasional random molecule, a few lost comets and...

...but a circle of blackness shifts slightly, the eye reconsiders perspective, and what was apparently the awesome distance of interstellar wossname becomes a world under darkness, its stars the lights of what will charitably be called civilization.

For, as the world tumbles lazily, it is revealed as the Discworld — flat, circular, and carried through space on the back of four elephants who stand on the back of Great A'tuin, the only turtle ever to feature on the Hertzsprung-Russell Diagram, a turtle ten thousand miles long, dusted with the frost of dead comets, meteor-pocked, albedo-eyed. No one knows the reason for all this, but it is probably quantum.

Much that is weird could happen on a world on the back of a turtle like that.

It's happening already.

2009-06-08

Kolbastı

Bana Kolbastı'nın ne olduğunu anlatabilir misiniz?

God helps those who help themselves*, sözlüğe bakıyoruz: "Doğu Karadeniz Bölgesi'ne özgü, halka oyunlarından, hareketli, bireysel özellikleri öne çıkaran bir tür oyun."

Ama ben bunun kolbastının tanımı olduğundan şüpheleniyorum. Kolbastı'nın değil.

Varsayın: Televizyon izlemiyorum. Gazete okuyamıyorum. Popüler kültüre dair hiç bir şey bilmiyorum. Bana Kolbastı'nın ne olduğunu hala anlatabilir misiniz?

Bu aralar meme'ler üzerine düşünüp konuşurken iyi oldu bu Kolbastı'yla karşılaşmam. Çok güzel bir örnek teşkil ediyor; öğrendiğim kadarıyla toplumun çoğuna bulaşmış, yaşamlarda değişiklik yapmaya bile başlamış. Şüphesiz ki popüler medya var bulaşıcılığının arkasında.

Varsayın: Muhafazakarlığın† uzun zamandır görülmemiş bir yükselişte olduğu, ekonomik krizle boğuşan, laiklik ve insan hakları tartışmalarının yapıldığı bir ülke. Bu ülkede virütik yayılımın mucizelerini çok iyi bir şekilde gösteren bir fikir, meme. İçeriği? Bir tür halk oyunu.

Bana Kolbastı'nın ne olduğunu hala anlatabilir misiniz?

--
*: Benjamin Franklin
†: to say the least

2009-06-06

Days of the Week

Sunday: Sun Day
Monday: Moon Day
Tuesday: Tyr's Day
Wednesday: Wodin's Day (Odin's Day)
Thursday: Thor's Day
Friday: Frigg's Day/Freya's Day
Saturday: Saturn's Day

uydunet Tarifeleri

Download beklerken, uydu*net bağlantımı hızlandırmayı düşündüm. Fiyat tarifesinde bir şey dikkatimi çekti:

4 ve 6 MBps'lik tarifeler en ekonomikleri gibi. Ama yine de pahalılar. Bir tane Dünya Ülkelere Göre Bandwidth Birim Fiyat Listesi görmek istiyorum.

Ayrıca OpenOffice'in grafik çizerken kullandığı font çok kötüymüş ve değişmiyormuş değiştirmesi zormuş, GIMP'in de manuel kerning ayarı yokmuş.

--
*: ruk

Tanıyalım: Neil Gaiman

Neil Gaiman, İngiliz fantastik kurgu yazarı. Şu sıralar, ailesiyle ABD'de yaşayıp, çoğu kendi kitaplarının uyarlaması olan Hollywood filmlerinin screenplay'lerini yazıyor.

Ben kendisini, hala okuduğum en güzel kitap olduğundan şüphelendiğim Stardust ile tanıdım. Stardust, bir masal. Hem de, yetişkinler için ve son derece eğlenceli iken, çocuk masalı taklidi yapabilen bir masal. Kitabın önemini insanlara anlatmaya çalışırken, "çocukluğumda bildiğim, sahip olduğum, ama büyürken bir noktada kaybettiğim masalı ortaya çıkardığını" söylediğimi hatırlıyorum. İnsanın içinde hakikaten değişik (ve tarif etmesi zor) duygular uyandırıyor. Ölüm, aşk, seks, entrika--diye özletlemeyeceğim hikayeyi, hayır. Karakterler gri tonları. Sonu tam bir mutlu son değil.

Daha sonra Stardust'ın, en az bir yönüyle, özel olmadığını fark ettim: Adam; masallarımızı, klasik öykülerimizi, kolektif bilincimizdeki hikayeleri alıp, çevirmeye bayılıyor. Birkaç tane öykü (short story) kitabı var. Okurken, fantastik kurgunun özünde olan "bambaşka dünyalara gitmek, gezmek, görmek" hissini yaşayamıyorsunuz. Tam tersine; her öyküden sonra dünyaya daha çok bağlandığınızı, gerçeklik hakkında daha çok şey bildiğinizi hissediyorsunuz. Bu, Neil Gaiman'ın bütün kurgularının ortak noktası olabilir.

Son olarak Sandman serisinden bahsetmek istiyorum. Sandman, bir çizgi roman. Arkasındaki fikrin aslı: Kötü adamları uyutarak kanuna teslim eden süperkahramanın maceraları. Bu fikrin Gaiman'ın elinde dönüştüğü hali görmek başlı başına göz açtırıcı bir deneyim: Sandman; Destiny, Death, Dream, Destruction, Despair, Desire ve Delirium'dan oluşan ve "The Endless" adı verilen antropomorfik personifikasyon ailesindeki Dream'in inkarnasyonu. Maceraları, (siyah ve beyaz) iyi ve kötü insanlarla değil; açgözlü kültistler, art niyetli iblisler, kibirli tanrılar ve normal insanlarla.*

Ve tabi ki okuduktan sonra gerçek dünya hakkında daha çok şey bildiğinizi hissediyorsunuz.

--
*: "Dünyayı kurtarmak için önemli biri olmana gerek yok, sıradan insanlar her gün dünyayı kurtarıyorlar." Neredendi bu?

2009-06-02

Televole ülkesinde vidyo paylaşılırsa

Youtube kapandı. Facebook'ta vidyo paylaşımı patlamış durumda. Bu iki olay arasında korelasyon kurmakta güçlük çekiyor olsam da, ikincisi hakkında bazı izlenimler edinmemek elde değil.

Facebook'ta paylaşılan vidyoların başlıklarına dikkat ettiniz mi hiç? Ortak özelliklerini sıralıyorum:
1) Bozuk Türkçe.
2) Popüler medyada kullanılan "heyecanlı" kalıplar.
3) Tanımladıkları vidyolarla alakaları olmaması.

İlkine burada deyinmeyeceğim. "De",* "-de" ve "mi" kullanımı, ulusal olarak beceremediğimiz şeylerden bir tanesi; bunu kabul etmiş durumdayım. Amerikalıların "there"/"their"/"they're"'leri gibi.

İkinciyle üçüncüsünü de birbirleriyle alakalı görüyorum.

Az önce Facebook'ta bir vidyo izledim. 1-2 sene kadar önce Youtube'da izlediğim, televizyondaki bir hukuk danışmanlığı programına bağlanan ama susmayı bilmediği için iletişim kuramayan, avukat sunucunun "evet/hayır" sorularına bile 7-8 cümleyle karşılık veren [h]isterik bir kadının telefon görüşmesi vidyosu. Başlığı? "sunucunun çıldırdığı an".

Beni bu yazıyı yazmaya iten de bu başlık zaten. "Sunucunun çıldırdığı an." Üçüncü sınıf haber bülteni/magazin programı "daha iyi bir şey bulamadık" haber başlığı gibi değil mi? Merak edilebilir bir çıldırma, cinnet olayının, televizyon gibi "resmi" bir medyumda gerçekleştiğini, üstelik bir anda gerçekleştiği için hem değişimi herkesin görebileceğini, hem de fazla zamanlarını almayacağını ima ediyor. Ve tabii ki, söz verdiğim üzere, vidyonun içeriğiyle alakası yok. (Vidyonun tepe noktasında, sunucu dayanamayıp gülmeye başlıyor, birkaç saniyeliğine.)

Virütik; memetik. "Televole kültürü" bile diyebiliriz.

"Sunucunun çıldırdığı an."
"Karar anı."
"Maymun kuaför olursa!!!."
"çOk koMiKKKKK senDe güLL :)))))))"

Internet gibi samimi ve bireysel bir ortamda, popüler kültür ve medyadan alınmış bu yapay samimiliği niye kullanıyoruz? Böyle özgür bir medyuma geçiş aşamasında, neden eski valizlerimizi taşımakta ısrar ediyoruz?

--
*: Programcı olduğum için tırnak işaretlerini genel kullanımdan farklı kullanıyorum.

2009-06-01

Hark! A new day dawns.

Yarından başlayarak üç gün art arda olan finallerime çalışmaktan kaçtığım için değil,* yazı yazma becerilerimi geliştirmek ve blogu olan kitlenin arasına karışıp, olmayana dil çıkarıp hareket çekebilmek için, şu anda görmekte olduğunuz zımbırtıyı yarattım.

--
*: Bunun için çok daha güzel bir yolum var: Finalin olduğunu (i.e. varlığını) unutmak.